“Yaşamak, kendi kendini adam etmektir.
Zekâ ve bilgiyi kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır.”
Goethe
“Yaşadığımız yüzyıl, bilginin sonsuz bir şekilde aktığı ve katlanarak büyüdüğü bir yüzyıl. Bu bilgi bombardımanının içinde hepimizin yapması gerekense bildiğimiz her şeye şüpheyle yaklaşmamızın gerekli olduğu. Bilgelik yaşama hiç durmadan sorular sormak ve öğrendiğimiz her şeye şüpheyle yaklaşmaktan geçer. Bilginin sorgulanması bireye yepyeni kapılar açar. Cahil, yani yaşama dair hiçbir sorgusu ve sorusu olmayan insanlar ise bildikleriyle yetinir ve doğruluklarını hiçbir şekilde sorgulamadan, onlara ne söylenirse körü körüne inanırlar. Oysaki insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliği aklı ve aklı sayesinde ulaştığı bilgiyi yorumlama yeteneğidir.”
İyiye doğru bir değişim ile olduğumuzdan daha iyi olabilmek bizim elimizde. Bunun için yapmamız gerekense yaşantımızda değişmesi gerekenlerin farkına varmamız.
Ustaca Yaşamak, “mış gibi” yaşamayı reddeden bireyler için tüketim bilincinden, zaman yönetimine, doğru planlamadan, eş seçimine, odaklanmaktan özgürlük kavramına dek sizi kendi içinizde derin bir yolculuğa çıkarıyor ve mevcut durumunuzun tahlilinden başlayarak hayallerine ulaşmanız için ihtiyacınız olan reçeteye, farkındalık bilincinize odaklanıyor.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Şu an kimsenin uğrak noktası olmayan, ziyaretçisiz kalmış
derinlerdeki o ıssız mağaralarda soluklanıyorum.
Diğerlerinin aksine burada hiçbir yerde olmadığım kadar da
huzurluyum.
Derinliklerde bir yerlerde, karanlıkta bulduğum sonsuz bir
aydınlığın, her geçen gün daha da değerini anlıyorum.
Ben Kale…
Bizler, bir süre önce hangi durumda olursak olalım,,
aramızdaki bağların koparılmasına cesaret dahi edilemeyen
bir topluluktuk.Şanımız yerküredeki tüm sularda yayılmıştı.
En karşı koyulması zor akıntılara, tüm tehlikelere, birlik
beraberlik nidalarıyla karşı koyan; hedeflerimiz uğrunda
herkesin canı pahasına yeşil kanatlarını gerdiği Mercan Kaya
Balıkları…
Hatalarımız da olmadı değil tabii. Tehdit olarak gördüğümüz
şeyleri hep sert dalgalarda veya suyun dışında aradık. Bazen
etrafımıza da bakmak gerektiğini, birer birer eksilmeye
başladığımızda anladık.
Mahallenin en haylaz çocuğuna ne olmuştu böyle? Okuldan gelir gelmez sokağa çıkan, oyunlar kuran, sonra bozan ne zaman ne icat edeceği belli olmayan Vasfi nereye gitmişti? Bu soruların cevabını sadece mahallenin çocukları merak etmiyordu. Büyükler de Vasfi’ye ne olduğunu sorup duruyor, cevap arıyorlardı. Üstelik hemen alamayacakları bir cevaptı bu. Herkes farklı bir şey söylüyordu. Bir süre bu konu hakkında aralarında fısıldaşıp durdular. Ağacın altındaki kahvehanenin sahibi Mükerrem Amca’ya göre Vasfi uzun uzun düşünmeye dalmıştı. Ne düşündüğünü bilmeseler de bunu yaparken mavi kapaklı defterine notlar alması ve gökyüzüne bakması onların gözünde olayın gizemini arttıran başka ayrıntılardı.
O gece ölümün eşiğinden tekerlekli sandalyeye oturarak döndüm.
Doğuşumdan bu yana yaşadığım tüm mutluluklar ve hüzünler tamamen benim yaşamam gerekenlerdi!
Tüm bu güzellikler adına yaşadım ve yaşamaya devam edeceğim ben.
“Her ne olursa olsun. Her ne yaşarsanız yaşayın;
hayat sizi kucaklamaya hazır.
Yeter ki, izin verin.”