Söylemek ve konuşmak… Konuşmak için büyümek yeterli, peki ya söylemek için? Şarkı söylemek, söz söylemek, doğru söylemek, hoş söylemek… Söylemek için söz, söz için irade, irade içinse emek… Hepimizin konuşmak için yeterince konusu var ve hiç durmadan konuşabiliriz. Söylemek için sözümüz var mı? Söz de yapılır mı demeyin! “sözlenirken” ağzımız kulaklarımızda olur da sözlü anlatım daveti gelince herkes “önce siz buyurun” deyip altın sükûta sığınır. Neden? Hayır, Çiçero’nunki konuşturmak. Malazgirt Ovasında konuşan Sultan Alparslan’ın gönlündeki, “Dinle!” diye başlayan Mevlana Celaleddin’in pedagojisindeki ve Orhun Vadisinden gelen “Bu çağa hükmettim, sözümü adamakıllı işit!” çığlığındaki söz! Söyleyebilmek bir çabadır; hükümse zamanın…
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Günümüz medeniyetinin sahip olduğu maddi unsurların ve manevi değerlerin anavatanı olarak kabul edilen Mezopotamya, yazının kullanımı ile evrensel kültürün doğduğu coğrafya olmuştur. Bu coğrafyada, başlayan tarım ile birlikte yerleşik kültür ortaya çıkarken insan zihninin en kalıcı soyutlamaları olan devlet anlayışı ve tanrı tasavvuru da gelişmiştir. Mezopotamya şehirlerinde başlayan yönetme-yönetilme olgusu zamanla devlet anlayışına evrilirken, tabiatın gizemli güçlerine verilen mana tanrıların varlığına dönüşmüştür. Bu dönüşüm tapınaklarla kurumsallaşmış bir inanç halini alırken yönetim de tapınak merkezli bir gelişim göstermiştir. Mezopotamya’da başlayan bu gelişim zamanla dünyanın geri kalanına yayılmış ve günümüz evrensel kültürünün temellerini oluşturmuştur. Bu kitap, Mezopotamya’daki inanç olgusunun ve yönetim anlayışının gelişimi ile evrensel kültürdeki yeri hakkında araştırmalar yapan akademisyenlerin çalışmalarını içermektedir.