Ortadoğu, 20. yüzyılda belirlenen sınırları içerisinde, siyasi belirsizliklerin ve buna bağlı çatışmaların gerçekleştiği coğrafya olmuştur. Bu coğrafyada, petrolün keşfi, ticari açıdan zenginlik sağlarken, bölgeyi emperyalist güçlerin hedefi haline getirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da oluşturulan statüko, İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkartmış olduğu iki kutuplu dünya sistemi ekseninde yeniden şekillendirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölgeden çekilen, İngiltere ve Fransa’nın yerini ABD ve SSCB almıştır. İki zıt kutbu temsil eden bu ülkeler, kendi ideolojik ve siyasi çıkarları doğrultusunda, bölgeyi yeniden şekillendirmeye çalışmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, SSCB’nin tehditleri ile karşı karşıya kalan Türkiye, mevcut tehdit karşısında Batı’nın desteğini aramış ve dış politikasını bu yönde şekillendirmiştir. Batı İttifakı’na dâhil olduktan sonra Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerini bu ittifak çerçevesinde sürdüren Türkiye, bu politikası ile bölge ülkelerinden tepki görmüştür. 1965 yılına kadar Ortadoğu’ya yönelik, Batı ekseninde tek yönlü bir dış politika sürdüren Türkiye, 1960’lı yıllarda uluslararası alanda yaşadığı olumsuzluklardan dolayı bu politikanın zararlarını görmüş ve Batı İttifakı dâhilinde çok yönlü bir dış politika uygulama kararı almıştır. Bu kitapta, 1945-1965 yılları arasında, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının gelişimi konu edilmiştir. Kitap hazırlanırken özellikle birinci el kaynak olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi, İngiliz arşivleri ve CIA belgeleri kullanılmıştır. Ayrıca olayların iç kamuoylarında nasıl yankı bulduğu The Times gazetesi ve Cumhuriyet gazetesi haberleri referans alınarak açıklanmıştır. Bu kitap, Soğuk Savaş’ın ilk dönemlerinde, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının gelişimini anlama ve aktarma çabası ile ortaya konulmaya çalışılan bir eser olarak okuyucuların istifadesine sunulmuştur.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Siyasal hayat ele alınırken dış politikadan ekonomiye kadar farklı alanlarda yaşanan değişim, dönüşüm ve bunu zorunlu kılan nedenler bir bütünlük içinde sunulmadığı zaman olaylar arasındaki bağlantının kurulması zorlaşabilmektedir. Siyasal hayatı şekillendiren devlet geleneği binlerce yıllık birikim sonucu elde edilmektedir. Bu birikim dikkate alınmadan tarih okumaları yapıldığında siyasi olayları anlamak ve anlamlandırmak mümkün olamayacaktır. Osmanlı Devleti ile Cumhuriyet Türkiye’si arasında bir devamlılık ilişkisi olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.
Günümüz Türkiye’sini anlayabilmek için özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemini iyi bir şekilde bilmek gerekmektedir. Türkiye’yi anlamak için nasıl ki Osmanlı Devleti’nin son dönemini bilmek gerekiyorsa, bugünü anlamak için de hem Osmanlıyı hem de tek parti dönemi Cumhuriyet Türkiye’sini bilmek gerekir. Bugün karşılaştığımız siyasi sorunların ve yaşadığımız kültür bunalımının başka türlü anlaşılması ve aşılması imkân dahilinde görülmemektedir.
Binlerce yıllık Türk tarihini bir kitap içinde toplamak mümkün değildir. Fakat anlamlı bir tarih dilimi içerisinde konular irdelendiği zaman sağlıklı çıkarımlar yapılabilir. Türkiye’de siyaset veya Türkiye’nin siyasi tarihi dendiği zaman en azından Osmanlı Devleti’nin son dönemlerini kapsayacak şekilde yazılmış olması beklenir. Bu kitapta 1808’den yani modernleşme ve reform hareketlerinin en yoğun şekil yapıldığı dönemden başlanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve kurumsallaşması ele alınmış, 1946’ya kadar olan süreç irdelemiş ve sonraki dönem başka bir çalışmaya bırakılmıştır.