Elinizdeki bu kitap aslen İzmit-Gölcük kazası İhsaniye Köyü’nden 1305 (Miladi 1889) doğumlu Yusuf oğlu Demirkıran’ın tarih-i hayat, yani hatıratlarını bildirir vesikadır.
1968 yılında Çamlıca Askeri Hastanesinde yattığı dönemde oda arkadaşı olan ve ulusal yayın yapan bir gazetenin muhabirine hayatına dair notlar aldırmış; maksat ve gayesi Türk vatanının ve Türk milletine yapmış olduğu hizmetlerimin tatlı hatıralarını millî bir miras olarak efradı aileme hatıra olarak bırakmak üzere hayat hikâyesini sıraladığını belirtmiştir.
Okudukça şahitlik edeceğiniz kahramanlıklarla dolu bu hayat hikâyesinde zaman zaman gözlerinizin yaşaracağına inanıyor; ömrünün son yıllarında gelecek nesillere örnek vatan sevgisini bizlere aktaran Kâzım Çavuş’a, onun gibi mücadelenin farklı yerlerinde bu vatan için canını ortaya koyan atalarımıza şükranlarımızı sunuyoruz.
Yapmış bulunduğum hizmetlerim vatan evlatlarına duyurulması hiç şüphe yok ki beni manen huzur ve saadet içinde bırakacak, demiştir. Bizler de bunu bir vasiyet kabul ediyor ve bu kitabı sizlere emanet ediyoruz.
Allah onları cennetle mükâfatlandırsın.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Adalı yazar Necati Mert der ki; Yazmak lazım. Edebiyatçı edebiyatı gözeterek yazsın. Ama edebiyatçı olmayan da yazsın. Cümleniz yetersiz, imlâ ve noktalamanız hatalı olabilir. Olsun. Mektup yazar gibi, hâtıra defterine içinizi döker gibi yazın. Sizin hayatınız şehrinizin hayatıdır.
Sevinçleriniz, endişe, merak ve içlenmeleriniz, düşünce ve tasarılarınız şehrinizindir de. Tarihe düşülen notlar olacaktır her biri. Bunların geleceğe, şehrinizin geleceğine kalması için yazın. Yazın ki ardımızdan gelenlerin bilmedikleri bizimki kadar olmasın…
Elinizde tuttuğunuz bu eser; Şeker Mahalle’de yaşamış sıradan bir gencin mutlu olma, eğlenme, bu dünyayı içtenlikle anlama iştahıyla yaşadığı mahallesindeki geçmişini, ellili yaşların ortasında bir yazar edasıyla; özlemler, acılar, yaşam dediği zevkler ve deneyimler arasında yeniden keşfini konu alır…
Kalbi kırık çocukların, uyanık memurların, dayısı vali olanlara ders veren bürokratik kumpasların, hasılı Anadolu’da yaşananların hikayesi.
Yılmaz Çiğdem, gönüllere ulaşmak niyetiyle bir çaba içerisinde. Mutluluğa ulaşmak için insanlar bir koşturma içinde. Oysa mutluluk evreni kaplamış duyarlı insanların kalbine sığmıştır. İnsana ulaşan bencillik değil paylaşma cömertliğidir. İkramın niteliğine karar vermek okuyucuya kalmıştır. Bu kitaba düşense işaret fişeği gibidir. Ararsan bulursun.
Bahçeler, ağaçlar derken neşeli, bir o kadar hızla geçiyor günler,
haftalar, mevsimler… Ağaçların, mevsimlerin, kuşların da
dilleri var. Sırlarına erebilsek keşke. Her mevsim tomurcuklanan
o ağaçların sırrına erebilsek... O çocuk aklımda derdim ki
çiçek açan bu ağaçlar, konuşmak ister benimle. Sohbet ederdim
onlarla. Hâl dilinde bir konuşma olurdu, bilirdim duyarlardı
onlar beni, ben de onları tabi.