16 Mayıs 1944 tarihinde Bulgaristan’ın Tırgovişte (Eskicuma) iline bağlı Krepça (Kirepçe) köyünde dünyaya geldi.Sofya Üniversitesi’nin Türk ve Bulgar Filolojisi bölümlerini bitirdi.Bulgaristan Devlet Radyosu(BNR)’nun Türkçe Yayınlar Bölümü’nde edebiyat programcısı, doğduğu bölgede Bulgar Dili ve Edebiyatı öğretmenliği ve Yeni Hayat/Nov jivot dergisinde il muhabirliği yaptı.1989 yılında ailesiyle birlikte Türkiye’ye sığınmak zorunda bırakıldı. Halen orada yaşamakta ve edebiyat çalışmalarını yoğun olarak sürdürmekle birlikte Türkiye ile Bulgaristan arasındaki kültür ilişkilerinin gelişip güçlenmesi yönünde çok büyük çabalar harcamaktadır.
Ahmet Emin Atasoy, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Bulgar Yazarlar Birliği üyesidir. Şiirleri bir çok dile çevrildi. Başta Bulgar,Rus ve Balkan şairleri olmak üzere 400’den fazla şairin şiirlerini Türkçeye kazandırdı. Uzun yıllık özverili çalışmalarından dolayı ‘’Balkanlar Büyük Şiir Ödülü’’ (Romanya) , ‘’Orpheus’un Liri’’ Avrupa Kültür Akademisi Ödülü (Bulgaristan) ve ‘’Dostluk ve İşbirliği’ Onur Nişanı (Rusya Federasyonu) sahibidir.
20’si şiir kitabı olmak üzere, 35 yapıta imza atmıştır.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
O gece ölümün eşiğinden tekerlekli sandalyeye oturarak döndüm.
Doğuşumdan bu yana yaşadığım tüm mutluluklar ve hüzünler tamamen benim yaşamam gerekenlerdi!
Tüm bu güzellikler adına yaşadım ve yaşamaya devam edeceğim ben.
“Her ne olursa olsun. Her ne yaşarsanız yaşayın;
hayat sizi kucaklamaya hazır.
Yeter ki, izin verin.”
Mahallenin en haylaz çocuğuna ne olmuştu böyle? Okuldan gelir gelmez sokağa çıkan, oyunlar kuran, sonra bozan ne zaman ne icat edeceği belli olmayan Vasfi nereye gitmişti? Bu soruların cevabını sadece mahallenin çocukları merak etmiyordu. Büyükler de Vasfi’ye ne olduğunu sorup duruyor, cevap arıyorlardı. Üstelik hemen alamayacakları bir cevaptı bu. Herkes farklı bir şey söylüyordu. Bir süre bu konu hakkında aralarında fısıldaşıp durdular. Ağacın altındaki kahvehanenin sahibi Mükerrem Amca’ya göre Vasfi uzun uzun düşünmeye dalmıştı. Ne düşündüğünü bilmeseler de bunu yaparken mavi kapaklı defterine notlar alması ve gökyüzüne bakması onların gözünde olayın gizemini arttıran başka ayrıntılardı.
Türkçemiz, doğru, akıcı ve güzel konuşulmayı fazlasıyla hak eden muhteşem bir dil. Derinlikli ve büyük bir medeniyetin ve çok değerli kültürlerin buluştuğu, kelimeleriyle, kavramlarıyla birlikte yaşamaya devam ettiği bir ifade alanı üstelik. Bizim dilimiz, Doğu ve Batı uygarlıklarının binlerce yıllık inanç ve kültür köklerini ve sembollerini bağrında yaşatan canlı bir medeniyet müzesi aslında. Dilimiz belki de en büyük zenginliğimiz, yarınlara bırakacağımız ortak mirasımızdır. Her meslekten, her yaştan insan, Türkçemizi doğru telaffuz etmeyi, sadece diksiyon açısından değil muhteva olarak da doğru ve güzel konuşan kimseler olmayı gaye edinmelidir. Sözün Sesi, bu gayeye ulaşmaya imkan sağlayacak bir kitap olma kıymeti taşıyor.
Cihat Zafer
Prekaz Balkanlardan Göç Hikâyesi, altmış yıl boyunca kayıp olan teyzemin bulunmasının gerçek hikâyesidir. 1957 (Kosova / Priştine) babamın ve 1959 ( Kosova / Prekaz ) annemin göç hikâyelerinin birleşmesinden oluşan kitapta Balkan göçleri ve göçmenlerin duyguları anlatılmaya çalışılmıştır.
Arnavut kültürü tanıtılırken ırkçılık reddedilmektedir. Göç sonrasında ailemin yerleştiği Adapazarı’nda yaşadığımız mahalle ve konak hayatımızın yanında Tozlu Cami ve Uzunçarşı civarında geçen çocukluk hatıralarına yer verilmiştir. Kitapta tasavvuf geleneğimize ait değerlere işaret edilmiştir. Her ne kadar Kosova özelinde yazılsa bile, Bosna’dan Bulgaristan’a kadar olan coğrafyamızın genel kaderi anlatılmıştır. Sırpların Müslüman ve Türk düşmanlığına ait örnekler verilmiştir.
Yaşam tarzımı kökten değiştren fikirsel yolculuğuma örnekler verilmiştir. Kitabın sonuna ek olarak 1957 yılına ait göç vesikalarımız eklenmiştir.