Kapadokya; sahip olduğu doğal, kültürel, tarihi ve dini değerleri ile her yıl dünyanın pek çok yerinden binlerce turisti ağırlamaktadır. Bir kültür turizmi rotası olan bu coğrafya, sahip olduğu peri bacaları, yeraltı şehirleri, kaya kiliseleri, ikonaları ile turistlerin ilgisini çekmektedir. Türkiye’nin önemli bir tarihi ve kültürel mirası olan Kapadokya turistlerin adeta geçmişe yolculuk yaptıkları bir destinasyondur.
Bu kitapta okuyuculara Kapadokya’nın coğrafi yapısı, tarihi, yeraltı şehirleri, kaya kiliseleri, ikonaları, Kapadokya’da Hristiyanlığın gelişimi ve manastır yaşamına ilişkin bilgiler sunulmaktadır.
2021 yılı, Yûnus Emre’nin ölümünün 700. yılı dolayısıyla
Cumhurbaşkanlığı tarafından yerinde bir kararla “Yûnus Emre
Yılı” ilan edildi. Hemen akabinde buna, aynı toprağın hamuru
sayılan Hacı Bektâş-ı Velî ve Ahî Evran da dâhil edildi.
Anadolu’da İslâm düşüncesini yoğuran Ahmed Yesevî, Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî, Sultan Veled, Âşık Paşa, Süleyman Çelebi
gibi birçok mutasavvıf ve düşünce adamı bir yana, sadece bu üç
isim bile bin yılın başlarında İslâm düşüncesinin bu topraklarda
ne denli kalıcı bir maya tuttuğunu bize gösterir. Bu maya, aynı
zamanda bin yıldır Anadolu kapısının bize açıldığını gösteren
tapu senedi hükmündedir. Yine tapu senedi hükmünde olan
yerin üstündeki binlerce mimari eser -Allah göstermesin- yok
olsa bile, bu söz ustaları aynı toprağı bir daha mayalayabilir.
İşte sözün büyülü gücü burada kendini göstermektedir.
Yûnus Emre, yedi-sekiz asır öncesinden sözün gücünü en iyi
hissettiren mutasavvıf şairlerin başında gelir. Bunu, elinizdeki
kitapta çok az bir kısmını okuyacağınız şiirlerinde bile görmek
mümkündür. Bu şiirler, Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle “şiirde
varılmaz derece”dir. Yine Üstadın, duygu ve düşüncelerini
samimi ve yalın bir şekilde ifade eden Yûnus Emre’nin şiirlerini
“maveraî hasret” olarak tanımladığını da belirtmemiz gerekir.
Klasik şiir tarihimiz boyunca İran dilinin bunca etkisi altında
kaldığımız 13-14. yüzyılda; “peygamber”, “namaz”, “oruç” gibi
dinî terminolojinin ana kavramlarını bile Farsçadan aldığımız
bir zamanda, Yûnus Emre’nin o dönem şairleri arasında
Türkçeyi nasıl olup da bu kadar arı duru kullandığının sırrı
hâlâ çözülebilmiş değil. Bugünden geriye dönüp baktığımızda,
Yûnus’un şiirleri, yedi-sekiz asır öncesinin semasında parlak
bir kutup yıldızı gibi durmaktadır.
Yûnus Emre şiirlerinde daha çok dünyanın geçiciliğini, fani
olan bu dünyadaki insanın “hiç”liğini ele alır. Bu “ulu” şair
şiirlerinde genellikle “ölüm” tema’sını işler. Tarihin bu en somut gerçekliğini, İslâmın doğasından sapmadan ve tesavvufun
derinliklerine dalarak ele alır. Dünyada insanın yalnızlığını,
ölümün gerçek ve hayatın yalan olduğunu şu şiirden başka
hangi şiir daha içten yakalayabilmiştir:
Bir garip öldü diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin.
Şu dizeler de aynı duygu ve düşüncenin devamı niteliğindedir:
Yunus der ki gör Takdir’in işleri;
Dökülmüştür kirpikleri kaşları,
Başları ucunda hece taşları,
Ne söylerler ne bir haber verirler.
Özet olarak: Yûnus Emre hem inancın şairi, hem de dilimiz
olan Türkçenin büyük bir sanatkârıdır.
341 adet ürün bulunmuştur.