Öğretmen olmak zorlayıcı bir çok unsuru içinde barındırsa da bir çok örnekten feyz alma noktasında müthiş fırsatlar sunuyor insana… Karşı karşıya geldiğimiz binlerce öğrenci, veli; yüzlerce meslektaş bir menba misali besliyor bizleri. Siz de mesleğe duyduğunuz bağlılık; nerede olursa olsun bulunduğunuz ortama kattığınız enerji; hedeflerinizin peşinden koşma konusundaki adanmışlık duygunuzla bana feyz veren insanlardan biri oldunuz, teşekkür ederim. Bir insanı kemale yaklaştıran şeyin tuttuğu yolların çeşitliliğiyle dolayısıyla tecrübe ve birikimlerinin yoğunluğuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. İçinde bir çok rengi barındıran yelpazenize ediplik hasletini de eklemiş olmanızın ruhsal bütünlüğünüzü tamamlayacağını ve yazarlığın size çok yakışacağını düşünüyorum. Eserinizi yazma planınızı dinlerken yaşadığınız heyecan dün gibi gözümün önünde duruyor. Bugün aynı heyecanınıza kitabınızın basım süreciyle ilgili paylaşımınızda da şahit oldum. Çıktığınız bu yolculukta da sonuna kadar gideceğinizden, hatta yeni bir çok hedefe kapı aralayacağınızdan; etrafınıza yaydığınız ışığın daha aydınlık olacağından şüphe duymuyorum. Mesleki olarak paydaşınız olmaktan duyduğum mutluluğu belirtiyor; ekip olarak süreç içinde her zaman yanınızda olacağımızı bilmenizi istiyorum. Okurunuz bol; heyecan ve azminiz daim olsun öğretmenim.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Adım adım yürüdüğün hayat yolculuğunda, gerçekleştirilmesi mümkün olan hayallerinin peşine koş. Umut ışıklarını birer birer yak hiç söndürme. Bir çınar gibi köksal, hedefine coşkuyla ilerle. Geçmişin yükünü sırtından at; geleceğe azimle, gayretle odaklan, zorlukların üstesinden gelerek unutulmaz hayat hikâyeni güzel ve iyi yaz. Böylece destansı hatıralarını hem oku hem de okut.
Gönlündeki sevgi, saygı çiçeklerini kurutmadan, merhamet günlerini yalnız bırakmadan bir gün öten bülbüllerin yuvasına dağıtmadan şefkat bağının bahçıvanı olmaya devam et.
Eve dönüşler hep hüzünlüdür bugünden bakınca. Bisiklet süren, misket oynayan, burunları eskimiş ayakkabılarıyla maç yapan çocukların neşesi geçmişte kalmıştır. Yıllar geçer ve anımsarız. Bir zamanlar çocuk olduğumuzu….
Taşra ile metropol arasında sıkışmış bir kent. O kentte büyüyen; birkaç fabrika bacası, tozlu sokaklar ve hırçın arkadaşlarıyla muhayyilesi şekillenmiş bizler neden daima güzel hatırlarız eskiyi? Fedakâr babalar, adanmış anneler, ebedî dostlar bugün de yok mu? Bugün de binmiyor mu babalar bisikletlerine işten eve gelirken? Taze pişmiş mis gibi ev poğaçasının kokusu yine gelmiyor mu burnumuza akşamüstleri? Ortancalar hâlâ yok mu tek tük de olsa bahçelerde? Nedir yanılgıya iten zihnimizi? Yoksa o eski biz değil miyiz?
Bir küçük Türkiye özeti olan Adapazarı’nın geçmişi yazarın anılarıyla kol kola girerek tatlı öykülere dönüşmüş Akşam Pazarı’nda. En çok da hatıralardan beslenmez mi öykü dediğimiz zaten? Galip Çağ, anlatımındaki samimiyet ve o gençlik enerjisini asla yitirmediği tecrübesiyle bizi kendimizle yüzleştiriyor. Kendimizle ve kentimizle…